25 Haziran 2013 Salı

Kos'ta Altı Gün..

Denize git,gez,teknede sallana sallana uyu,günler o kadar hızlı geçti ki,ilk günlerden bloğumu ihmal ettim:)Aldığım notlarla kısa(!)bir özet geçeyim..

İkinci Gün;
Dün gece yaptığımız kısa yürüyüşte keşfettiğimiz,belediye limanının sağ tarafında bulunan plaja gittik.Plaja bir sürü restoran şezlonglar atmış.Bir şeyler yiyip içerseniz şezlonglar ücretsiz.Limana göre ilk restoran olduğu için Dytaki'yi tercih ettik.Sıcaklık olarak değil ama(Yahşi'nin denizi çok soğuk) temizlik ve berraklık arasından bizim tarafı aratan denizde gün boyu oyalandık.Akşam yemeği vakti geldiğinde,yine dün akşam keşfettiğimiz bir restoran olan Diagora meydanındaki Family Zorba's 'ta yemek yedik.Buharda midye müthişti.Ben bile beğendim.Ben bile beğendiysem,herkes beğenebilir zira yemekte aşırı seçiciyimdir:)

Üçüncü Gün:
Yine plajda geçirilen uzuuun bir gündü.Gündüzleri gezmek için çok sıcak,zaten dükkanlarda tek tük açık.Bu sefer denize girdiğimiz Dytaki'de bir şeyler yemeyi tercih ettik.Ben yan masada yenen ve müthiş kokan balığı parmağımla göstererek sipariş ettim ki,kendisi kızarmış gavros,yani bildiğimiz hamsiymiş.Annemse değişik bir şeyler yemek istediğinden buranın ünlü güneşte kurutulmuş ahtopotundan sipariş verdi.Çok lezzetli olmasına rağmen kemer yemek gibi bir histi çünkü kuruttuktan sonra başka bir işlem yapmadan servis ediyorlar.
 Bu arada turistler bizim misafirperverliğimize gerçekten kurban olsunlar.Bizde üç gün üst üste bir yere gitsen,hatta üç gün gitmene gerek yok,ilk defa gitmiş olsan bile hemen çay ya da kahve ikram edilir,göstermelikte olsa bir indirim yapılır.Karşılamaları çok sıcak olsada,Dytaki'de ki Yorgis beni şoka soktu ve "Buraya çok geldiniz,yarında gelinde size kahve ısmarlayayım"dedi.Şaka gibi:)

Dördüncü Gün:
Sonunda araba kiralayabildik!
Bir önceki yazımda söylemiştim,adada genelde küçük arabalar tercih ediliyor diye..Beşimizin sığabileceği büyüklükte bir araba bulabilmek için babam ve Babür bayağı yürümüşler.Avis'ten Passat arabımızı tam kapsamlı sigorta dahil €64'e kiralamışlar.Yarım kapsamlı sigorta ise €53müş.

Haritamız elimizde,ilk durağımız Asklipio oldu.Burası tıbbln doğuş noktası olarak bilinen,dünyanın ilk hastanesinin,ilk tıp okulunun bulunduğu yer.Tıbbln babası sayılan,tüm buraların kurulmasına ön ayak olmuş kişi ise Kos'ta dünyaya gözlerini açmış olan Hipokrat.İlk önce bir vakfın kurduğu müzenin içerisinde yer alan Hipokrat'ın bahçesini gezdik.İlk bakışta biraz derbeder gözüken bahçede her türlü bitki etiketli olarak yetişmekte.Bunlardan benim tanıdıklarım; müthiş kokan lavanta,kekik ve limon ağaçları..
Bahçenin yakınında bulunan kalıntıların,hamamın olduğu tarihi açık hava müzesine de gittik ama dışardan göz atmamızın bize yettiğini düşünerek içeri girmedik.Girmeyi düşünenler için ücret €3.

Sonraki durağımız tatlı bir dağ kasabası olan Zia oldu .Bence kesinlikle görülmesi gerek bir yer.Öncelikle adaya tepeden bakan manzara müthiş.Çok sayıda ucuz hediyelik eşya dükkanları var.Zeytin ağacından yapılma mutfak malzemeleri harika ve hafif zeytin kokuyorlar.Ayrıca Zia'nın restoranları meşhur aralarında ödüllü restoranlarda var.Sadece bir şeyler atıştırmak amacıyla musakka yedik,lezzetliydi.Yemeği çok seven ama sadece yediğimi beğenme derdinde bir insan olduğum için bu tarz lezzetleri pek tarif edemiyorum,kusuruma bakmayın:)

Adanın diğer ucunda bulunan Kefalos sahili ise şahsımca hayal kırıklığı oldu.Boştu ve bakımsızdı.
(Sonradan öğrendiğime göre Yunanistan'daki kötü ekonomi bir sürü insanın işten çıkarılmasına sebep olmuş.Bu yüzden etrafta hiç polis yoktu,genel olarak biraz bakımsızlık vardı.Allah'tan yeterli sayıda çöpçü bırakmışlar,çöpler her sabah saatinde toplanıyordu.)Denize girdiğimiz yerin karşısında yüzerek gidilen bir ada,üstünde de minicik bir kilise vardı.Akıntıyla beraber yüzerek gittik.Çıplak ayak olduğumuzdan bin bir zorlukla tırmandık.Kilisenin kapalı olması hayal kırıklığı yaratınca ,duvarda asılı olan çanı çalmak hoş bir teselli oldu benim için :)
Bir restorandan aldığım dandik haritada gösterilen Aspri Petra Mağarasına gidelim diye tutturdum.Zaten klostorofobiğim,ne yapacaksam mağarada:)Okları takip ede ede bayağı gittik.Sanırım kışın bir heyelan olmuş,zaten bozuk olan yollarda kocaman yarıklar vardı.O kadar yol gitmemize rağmen,baka baka geri dönük.Eğer olurda bir gün giderseniz, o mağarada ne varmış lütfen yazın bana:)

Kefalos'a giderken,Dikaios dağında hafifçe tırmandığımız yolda,sahilin hemen dibinde gözüken Alikes gölüne giden oku takip etmeye başladığımızda ise müthiş bir kasaba olan Tygaki'den geçti yolumuz.Ben adaya bir daha gelsem burada kalmak isterim şahsen.Güzel bir plaj,küçük küçük sevimli restoranlar var.Yukarıdan parlak gözüken Alikes gölü ise bataklıktı ve yoğun yosun kokuyordu.Balçıkta yürümeye çalışırken kayıp terliğimi koparmam annemleri güldürsede,beni gayet sinirlendirdi.

Gezerek Kos'un merkezine doğru geri dönerken, görmek istediğimiz bir tek Thermes(termal) kalmıştı,o sıradada gece oldu.Yine de gidip bakalım,güzelse sabah arabayı teslim etmeden gideriz diye gittik.En son ok küçük bir patikayı işaret ediyordu.Termal'e normalde araba ile girilmediğini,isterseniz eşşeğe binilerek gidildiğini duymuştuk.Gece olduğu için bizi neyin beklediğini bilmeden araba ile ilerledik.Kıyıda köşede bir sürü park etmiş araba görünce,herhalde bunlar termalde ölmüş,arabalarıda burada kalmış diye düşündüm.Çünkü gördüğümüz şeyi hiç beklemiyordum..

Şunu belirtmeliyim ki,o gece ay tam dolunaydı.Ay ışığı bir sokak lambası gibi aydınlatıyordu.Kumlarda sarsak sarsak yürüdük ve termal'e ulaştık.Denizden sadece kayalıklarla ayrılmış bir su kaynağı.Kayalıkların açık ucundan deniz suyuda karıştığı için enterasan bir yer..Yani sağ tarafınız haşlanırken,ayağınız üşüyor,sırtınızada kabarcıklı kabarcıklı ılık su vuruyor.Biz tesadüfen gittik ama bir sürü insan yüzünü mehtaba dönmüş,suların içinde sessizce oturarak adeta ayin yapıyorlardı.Gündüz hava sıcakken gitsek belkide beğenmeyeceğimiz bir yer olacak olan termalde,tesadüflerin karşımıza çıkardığı inanılmaz bir sürpriz yaşadık..

Dolu dolu yaşadığımız gün,mis gibi(!) kükürt kokarak(belediye Marina'ya bağlı olduğumuz için suyumuzu idareli kullanmak zorundaydık) Babür'ün Bodrum'dan gelmiş olan arkadaşlarıyla Lampi Beach'teki Mylos isimli bara gitmemiz ile sonlandı.Mylos'a genelde adanın yerlileri gidermiş,anlamıda yeldeğirmeniymiş.Zaten barın ortasında koca bir yel değirmeni vardı.Cumartesi olduğundan oldukça kalabalıktı.

Termalde toksinlerimizi attıktan,Mylos'ta da sabaha kadar dans ederek kurtlarımızı döktükten sonra tamamen arınmış olarak ,huzurla uyuduk.

Beşinci Gün:
"Nilaaaay!" diyen annemin sesiyle huzurlu uykumdan uyandırıldım.Neymiş,babam arabayı teslim edecekmiş,ingilizce konuşmam gerekebilirmiş..Söylenerek ve somurtarak bindim arabaya çünkü dünkü yorgunluğun üstüne iki gün daha uyuyabilirdim.Arabayla yola koyulduk.Bilmeyen yoktur ama araba kiraladığınız zaman depoyu dolu verirler,dolu teslim edersiniz.€30'ya depoyu fulledik.Engin İngilizceme ihtiyaç duyulan araba teslimi babamın "ok?",görevlininde "ok!" diyaloğuyla bitti.Zaten asıl somurtma sebebim olan yürüyerek geri dönme kısmına geçtik.

Bazı eksiklerimizi tamamlamak amacıyla 1-2 günlüğüne rezaletide,insanlığıda içinde barındıran güzeller güzeli ülkemize döndük.Teknenin daracık koltuğunda kolum uyuşarak yattığım altı günden sonra,yumuşacık yatağım...


 Bisikletle çıktığım bir gece tesadüfen Agora'da şenlik ateşi ve üstünden atlayan insanlara denk geldim.Yazın gelişini kutlayıp,kötü ruhları kovuyorlarmış...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder